teblici
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Fatiha suresinin tefsiri
  Küfür olan davraniş ve sözler
  Küfür sistemi bayramlari
  Temyiz etrafındaki şüpheler
  Forum
  Tekfirde ölçülü olmak
  VAAZ
  Kütüphane
  Tekfircilere Cevap
  Temyiz ve Yusuf kıssası
Forum
=> Daha kayıt olmadın mı?

Forum - Akaid dersleri 15

Burdasın:
Forum => AKİDE => Akaid dersleri 15

<-Geri

 1 

Devam->


ebu muhammed
(şimdiye kadar 27 posta)
11.12.2010 11:28 (UTC)[alıntı yap]
-MÜRCİYYE

Bu firka, büyük günah isleyenin mümin sayılıp sayılmayacağı hakkındaki tartışmaların çoğaldığı bir.dönemde ortaya çıkmıştır.
Hâriciler, büyük günah işleyenin kâfir olduğunu, Mutezililer ise bunların mümin olma-dığını, fakat kendilerine «müslüman» denebileceğini ileri sürmüşler, Hasan el-Basrî ve tabiînden bir gurup da, büyük günah işleyenin münafık olduğunu, çünkü yapılan amelle-rin, kalbin delili sayılacağını, dille, söylenen sözün imana delil olmayacağını söylemiş-lerdir.
Müslümanların çoğunlugu ise, büyük, günah işleyenin günahkâr, fakat mümin olduğu-nu, durumunun Allah'a kaldığını, Allah dilerse, ona, günahı kadar azap edeceğini, diler-se onu affedeceğini beyan etmişlerdir.
îşte bu ihtilaflı ortam içerisinde «Mürcie» fırkası ortaya çıkmış, kafirlikle birlikte yapı-lan itaatin hiçbir faydası olmadığı gibi, günah işlemenin de imana herhangi bir zararı olmayacağını açıkça ileri sürmüşlerdir.
Bu fırkaya mensup olanlardan bazıları da, büyük günah işleyen kişinin durumunun, kıyamet gününde Allah'a bırakıldığını beyan etmişler ve bunlar, ehl-i sünnet vel cemaat âlimlerinin, birçoğu ile pekçok noktalarda birleşmişlerdir. Bu fırkanın asıl çekirdeği, Hz. Osman döneminin sonlarına doğru, Hz. Osman'ın idaresi, valileri hakkında ortaya atıla-rak bütün İslam âlemine yayılan dedikodulardır. Bu dedikodular neticesinde ortaya çıkan fitne, Hz. Osman (RA.)'i öldürmeye kadar varmıştır.
îşte bu dönemde, Sahabe-i Kram'dan bir kısmı susmayı tercih etmiş ve müslümanların birbirlerine girmelerine sebep olan bu fitneye katılmamayı daha uygun bulmuşlar ve Ebubekir (R.A.)'in, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den rivayet ettiği şu hadis-i şerife sıkıca sarılmışlardır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bu hadiste şöyle buyurmuştur: Yakında ortaya fitneler çıkacaktır. O fitneler ortaya çıktığı zaman, oturan kişi bu fitneye yürüyenden, yürüyen işe, buna koşandan daha iyidir. Dikkat edin, bu fitne meydana geldiğinde, devesi olan devesinin peşine, koyunu olan koyununun peşine, arazisi olan, onunla mesgul olmaya gitsin.» Orada bulunan bir kişi: «Ey Allah'in resulü, ya kişinin devesi, koyunu ve arazisi yoksa?» diye sordu. Peygamber Efendimiz ona şu cevabı verdi: «Kılıcını alsın ve onun ağzını taşa vursun. Sonra kurtulma imkânı varsa kendini kurtarsın.»
Evet, bu cemaat, Hz. Osman (R.A.) döneminde ortaya çıkan ve onu öldürmeye kadar giden fitneden uzak kalmıştır.
Hz. Ali (R.A.) dönemine kadar uzayan bu fitneye karışmamışlar ve Hz. Ali (R.A.) ile Hz. Muaviye arasında meydana gelen savaşlar hakkında hiçbir görüş ileri sürmemişler-dir.
Sa'd b. Ebi Vakkas, yukardaki hadisin ravisi Ebubekr, Abdullah b. Ömer ve İmran b. Husayn bu cemaattendir. Bu Sahabîler, çarpışan iki guruptan hangisinin haklı olduğu hükmünü peşinen vermiyerek geri bırakmışlar ve bunların durumlarını Allah Tealâ'ya havale etmişlerdir.
Bu hususta imam Nevevî söyle der: «Mesele, Sahabe-i Kiram arasında tereddütlü bir durumdaydı. Hatta, sahabe-i ikramdan bir cemaat bu mesele hakkında kararsızlığa düş-tü. Çarpışan her iki topluluktan da uzaklaştı. Savaşmadı ve hangi tarafın haklı olduğunu kesin olarak bilemedi.


Mürcie mezhebine mensup olanlar, birbirleriyle ihtilaf edenler için şunları söylemişler-dir. «Onlar, «Lailahe illallah Muhammedun Resulullah» diyerek, Allah'dan başka ilâh olmadığını ve Hz. Muhammed (S.A.V)'in onun peygamberi olduğunu kabul ederler. O halde onlar, ne kâfirdir, ne de müşrik. Bilakis, onlar müslümandır. Onların durumlarını 'Allah'a havale ederiz. İnsanların gizliliklerini ancak Yüce Mevla bilir ve onları, ona göre hesaba çeker.» Şüphe yok ki, bu, doğru bir metottur. İhtilaflara karışmama ve bü-yük günah işleyenin durumunu Allah'a bırakma metodudur. Belki de büyük günah işle-yenlerden bazılarının günahları affedilir, kötülükleri iyiliklere çevrilir.
Ne var ki daha sonra bazı insanlar zuhur etti, büyük günah işleyen kimse hakkında yu-karda geçen olumsuz tavırla yetinmedi, daha ileri giderek, iman bulunduğu sürece güna-hın hiçbir zararının olmayacağına hükmetti.
Bu düşüncede olanlar, şöyle dediler: «îman; ikrar, tasdik, itikad ve bilgiden ibarettir. Bunların bulunmasıyla birlikte, günahların hiç bir zararı yoktur. İman, amelden tama-men ayrı bir şeydir.» Hattâ, bunlardan bir kısmı iyice aşırı giderek, imanın, sadece kalble tasdik etmekten ibaret olduğunu iddia etmişler ve şöyle demişlerdir : «Şayet ima-nı sadece kalben kabul eden bir kişi, dili ile kâfir olduğunu açıkça söylese veya putlara tapsa yahut İslâm diyarında Yahudi ve Hrıstiyanlardan ayrılmasa veya haç'a tapsa yahut İslâm ülkesinde, teslis (Allh'ı üçlü kabul etme) inancını açıklasa ve bu hal üzere ölse bile, böyle bir kişi, Allah katında tam imanli bir mümindir ve cennetliktir.»
Hatta bu firkaya mensup bazı kişiler şu iddiada bulunmuşlardir. «Eğer bir kişi, Allah Tealâ'nm, domuz etini yemeyi haram kıldığını biliyorum, fakat, onun haram kıldığı domuz, şu koyun mu yoksa başka birşey mi bilmem» dese bile o kişi yine mümindir.
Yine onlara göre bir kişi: «Allah Teaîâ'nın, Kabe'yi hac etmeyi farz kıldığını bilirim. Fakat Kabe'nin nerde olduğunu bilmem. Belki de o, Hindistanda'dır.» dese böyle bir kişi mümindir.» Bu sözleri söyleyenler şunu kastetmektedirler: Bu gibi meseleler, imanın haricinde olan meselelerdir. Yoksa gerçekten «Bu meseleler hakkında süphe edilir.» demek istememektedir. Çünkü, aklı olan bir kişinin, Kâ'be'nin nerde olduğu hususunda şüphe etmesi imkânsızdır. Yine koyunla domuzu birbirine karıştırmak mümkün değildir.


Bütün bu anlatılanlardan şu neticeye varabiliriz: Mürcie, 'değişik anlayışlarda iki gurup insanın mezhebi idi. Birinci gurup, sahabe-i kiram döneminde ve sahabe-i kiramdan sonra Emevîler döneminde ortaya çıkan ihtilaflar hakkındaki hükümlerle yetinmişler, başkaca ihtilaflara düşmemişlerdir.
İkinci gurup ise, Allah'ın affının herşeyi kapsadığına inanan ve Allah'ın, inkârdan başka ,bütün günahları affedeceğine hüküm veren, inkârla birlikte itaatin hiçbir faydası olma-dığı gibi, imanla beraber de herhangi bir günahın zararı olmayacağına inanan kişilerdir.
Zeyd b. Ali b. el-Hüseyin, bu gurubu kastederek, «Fâsıkları, Allah'ın affı ile ümitlendi-ren Mürcie mezhebinden ben uzağım.» demiştir.
Bu son fırka, «Mürcie» ismini lekelemiş ve birçok âlimlerin bu isimle ayıplanmalarına sebep olmuştur.
Büyük günah işleyenin, «cehennemde ebedi olarak kalacağını” iddia eden Mutezilîler, (bu görüşlerini paylaşmayan) büyük günah' işleyenin cezasını çektikten sonra cehen-nemde ebedi olarak kalmayacağını, belkide Allah Tealâ'nın, onu affedip rahmetine ka-vuşturacağını beyan eden ve bu husustaki görüşlerine katılmayan her kişiye «Mürcie» adını takarlardı. İşte bu sebeple Mutezilîler, birçok fıkıh ve hadis âlimlerini «Mürcieci» olarak nitelemişler, Ebu Hanife ve talebeleri îmam Ebu Yusuf ve Muhammed'i v.b. «Mürcieci» olarak adlandırmışlardır.
Bu hususta Şehristanî şöyle söylemiştir. «Yemin ederim ki îmam Ebu Hanife ve arka-daşlarına «Mürcieci» denilirdi. Belki de bunun sebebi, Ebu Hanife'nin, imanın, kalb ile ikrardan ibaret olduğunu, artıp eksilemeyeceğini söylemesidir. Ebu Hanife'nin bu sö-zünden, ameller hakkında hüküm vermeyi ertelediği anlaşılmıştşr. Bu zat, ameller hak-kında çok titiz davrandığı halde onların terkedilmesine nasıl fetva vermiş olabilir?
Ebu Hanife'ye «Mürcieci» denilmesinin başka bir yönü daha vardır. O da, Ebu Hanife'-nin, hicri birinci asırda ortaya çıkan «Kaderi yecilerin» «Mutezilelere muhalefet etmesi-dir. Çünkü Mutezilîler, kader meselesi hakkında kendilerine muhalefet eden herkese «Mürcieci» derlerdi. Hariciler de aynı şeyi söylerlerdi. Bu ad Ebu Hanife'ye, mutlaka Mutezile ve Harici firkaları tarafından takılmııtır.
Bu şekilde «Mürciecilik» ile suçlanan kişi sadece Ebu Hanife ve arkadaşları olmamış, Hasan b. Muhammed b. Âli b. Ebi Talib, Said b. Cübeyr, Âmr b. Mürre, Muharib b. Dessar, Mukatil b. Süleyman, Ebu Hanife'nin hocası Hammad b. Ebî Süleyman «Mürcieci» olarak adlandırılmıştır. Bu zatlar hadis imamlarıdır, büyük günah işleyenin kâfir olduğuna ve ebedî olarak cehennemde kalacağina hüküm vermemişlerdir.
Bir kısım âlimler, Mürcie mezhebini iki kısma ayırmışlardır,
a) Sünnete tâbi olan Mürcieciler: Bunlar, büyük günah işleyenin, sadece günahı kadar azap göreceğini, cehennemde ebedi olarak kalmayacağını belki de Allah Tealâ'nın, onu affedip rahmetine gark ederek ona hiç azap etmeyeceğini ve bunun, Allah tarafından bir lütuf olduğunu, Allah'ın ise dilediğine lütufta bulunacağını ve Allah'ın büyük Lütuf sahibi olduğunu söylemişlerdir. Fıkıh ve hadis âlimlerinin çoğu bu guruptandır.
b) Bid'atlara uyan Mürcieciler Bunlar, inkârla beraber itaatin fayda vermediği gibi, imanla birlikte günahın bir zararı olmayacağını iddia edenlerdir. Çoğunluğun görüşüne göre, aslında «Mürcie» ismi bunlara mahsustur. Herkes tarafından kınanması gerekenler de bunlardır.
Buna göre «Mürcie» ismini büyük imamlardan uzaklaştırmak gerekir. Böylece, herşeyi mubah gören şu ibahiyeciler bu zatlarla karıştırılmasın. Süphesiz ki doğruyu en iyi bilen Allah'dır.




Bütün konular: 31
Bütün postalar: 34
Bütün kullanıcılar: 34
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
   
 
   
Bugün 37 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı.Allah arttırsın.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol