teblici
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Fatiha suresinin tefsiri
  Küfür olan davraniş ve sözler
  Küfür sistemi bayramlari
  Temyiz etrafındaki şüpheler
  Forum
  Tekfirde ölçülü olmak
  VAAZ
  Kütüphane
  Tekfircilere Cevap
  Temyiz ve Yusuf kıssası
Tekfircilere Cevap
“TAĞUTUN MAHKEMESİNE GİDENLER KAYITSIZ ŞARTSIZ OLARAK DİNDEN ÇIKMIŞTIR” DİYENLERİN İDDİALARI VE ONLARA CEVAP Bu insanlar, tağuti sistemlerin mahkemelerine başvuranın da onları tekfir etmeyenin de kafir olduğunu savunuyorlar. Buna da kendilerince bazı alimlerden delil getirerek şu nakilleri yapıyorlar… Halbuki bu yaptıkları nakillerden, iddialarına hiçbir delil yoktur. Şimdi onların yaptığı nakilleri tek tek inceleyelim: İddia: Bakınız, Sefer Havali bu konuda şöyle demektedir: “Dikkat edilirse Allahu Tealâ burada ‘tağutun hükmüne başvurdular, böyle bir fiili hoş karşıladılar, tağutun hükmüne uydular, bunu din edindiler, güç ve kuvvet yoluyla insanları zorla buna çevirdiler’ dememektedir. Aksine “tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar” demiştir. Yani, tağuta muhakeme olmak hoşlarına gidiyor ve bunda bir zarar görmüyorlar demektir. O halde onlar Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdikleri dışında bir şeyin hakemliğine gitme noktasında daha işin başındalar. (Yani daha tağutun hükmüne gitmemişler bile.) Bununla beraber Allahu Tealâ onların imanını yok saymış, böyle bir şeyi istemelerinden dolayı onları kınamıştır.” CEVAP Dikkat edin! Sefer Havali ne diyor: “Yani, tağuta muhakeme olmak hoşlarına gidiyor ve bunda bir zarar görmüyorlar demektir.” Diyor. Halbuki bizim sözkonusu ettiğimiz kişiler tağuta gitmekten hoşlanmadıkları gibi onu reddettiği için hapse giren ve onu tekfir eden kişilerdir. Bunu delil getirenlerin zannettikleri gibi Sefer Havali, tağutun mahkemesini sevmeyen, onu tekfir eden ama başka bir çare bulamadığı için ona muhakeme olmak zorunda kalanı hatta ona mahkeme olmayı da caiz kabul etmeden haram olduğunu itiraf eden kimseyi tekfir etmiyor. Bunu delil getirenlerse böylelerini tekfir etmeyeni de tekfir ediyorlar ve buna da bu fetvayı delil getiriyorlar. İddia: Şevkani (rahimehullah), Nisa Suresi’nin 60. ayetine dair şunları söylemektedir: “Burada Allah Rasulü’ne indirilen kitaba, yani Kur’an’ı Kerim’e ve daha önce indirilen kitaplara iman ettiğini iddia eden o kimselerin haline karşı bir şaşırma ve hayret vardır. Onlar bu iddialarını temelden bozan ve iptal eden bir şeyle gelmektedirler ki o da tağutun hükmünü istemeleridir. Halbuki, Rasulullah’a indirilen de ve daha önce indirilenler de onu inkâr etmekle emrolunmuşlardı. CEVAP Bu rivayette de tekfire dair bir delil yoktur;bilindiği gibi İslam’a göre bir mü’minin yapmaması gereken şeyler ya da terk etmesi gereken şeyler her zaman küfür olan şeyler değil, haramı ve mekruhu da terk etmeyi kapsamaktadır. Dolayısı ile burada hayret etme, bir masiyetin varlığı bakımından olduğu kesin de bu masiyetin hangi boyutta olduğu belli değil. Yani imamın “şaşırma ve hayret vardır” derken neyi kastettiği haramı mı mekruhu mu yoksa küfrü mü belli değil. Şu halde bu da bu hususta tekfir için delil değildir. Ayrıca kişi nefsine uyarak bir masiyeti işlerse onu helal saymadığı sürece kafir olmaz. Bu imamdan yapılan rivayetin şu ifadelerine bakıp da tekfir yolunu tuttuysanız;(Onlar bu iddialarını temelden bozan ve iptal eden bir şeyle gelmektedirler ki o da tağutun hükmünü istemeleridir) bu da sizin zannınız gibi değildir, çünkü tağuta itaat ya da onun hükmü her zaman küfür olmayabilir. Bakın tağutların başı ve en büyüğü olan şeytana uyan, ona itaat eden insan her zaman kafir değil, bazen günahkar bazen de kafirdir. Mesela insan şeytanın emrine itaat eder, Allah’ın yasakladığı bir işi yapar ama bunu helal saymaz ise bu fasık olur; aynı işi yapar ama helal sayarsa kafir olur. Şimdi sorarım size: Şeytan tağut mudur? Hayır diyebilir misiniz? Tekrar sorarım size: Şeytan bu tağutların en büyüğü, en ilki, en azılısı ve tehlikelisi değil midir? Hayır diyebilir misiniz? Durum böyleyken şeytana uyan, ona itaat eden, ondan hüküm alan insanı bu hükmün haramlığını kabul ettiği sürece tekfir etmiyorsunuz da şeytandan daha küçük tağutlara başvuranları bu yaptığının helal olmadığını söylemelerine rağmen niçin tekfir ediyorsunuz? Eğer ki siz “şeytana itaat eden ya da ona uyan ondan hüküm almıyor ki” diyorsanız biz de deriz ki “bunu size bir örnekle açıklayalım”:Allah c.c Adem’e “şu ağaca yaklaşma” demişti(bu Allah’ın hükmü), şeytan da gelerek Adem’e dedi ki “bu ağaçtan ye”(bu da şeytanın hükmü). Adem de o ağaçtan yedi…Şimdi kime itaat etti Adem a.s? Ama Adem a.s yaptığını helal saymadı ve bu sebeble o küfürle itham edilmedi. Şimdi aynı meseleyi ele alalım; Allah’ın emrettiği ya da yasakladığı bir işe, Adem a.s’den daha aciz, daha bilgisiz bir insan, şeytandan daha küçük ve daha tecrübesiz saptırıcı tağuta itaat etti, uydu. Bu yaptığını da tıpkı Adem a.s gibi helal saymayarak yaptı, yaptığının haram olduğunu kabul ediyor. Neden Adem a.s’i tekfir etmezken(bütün peygamberler şirk ve küfürden münezzehtirler) bu adamı tekfir ediyorsunuz? İddia: İbn-i Kesir (rahimehullah) ise şöyle demektedir: “Allahu Tealâ bu ayette, Rasulullah’a ve daha önce gelen peygamberlere inzal olunanlara iman ettiğini iddia etmekle birlikte, ihtilafların çözümünde Allah’ın kitabıyla Rasulullah’ın sünnetinden başka şeyleri hakem kılmak isteyenleri kötülemekte ve onların bu davranışlarını hoş karşılamamaktadır.” CEVAP Bir şeyi kötülemek ve hoş karşılamamak, o şeye küfür hükmü verildiği manasını taşımaz; Nitekim ibn Kesir’in hocası ibni Teymiye’nin bu konuda tekfir yoluna gitmediği şu fetvalarında açıkça görülüyor: Necaşi’ye Kur’an hükmü ile hükmetmek mümkün değildi. Kavmi onu bu şey üzere kabullenmezdi. Müslümanlar ve tatarlar arasında kadı veya imam olan birçok kişinin nefsinin derinliklerinde adaletle amel etme ( arzusu) vardır ki, bunu yapmak onun icin imkansız idi, bilakis onu bu şeyden men edecek kimseler vardı. Allah da nefse yüklenemeyeceği bir yükü yüklemez. İbn Teymiyye (661-728 h/ 1263-1328 m) “Mecmuatul Fetava” isimli eserinde şunları söylüyor: “Ahbar ve Ruhbanlarına Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram saymada itaât ederek onları kendilerine rabler edinenler iki hâlde olur”: 1. Hâl: Ahbar ve Ruhbanların Allah’ın dinini değiştirdiklerini bilmeleri ve bu tebdile / değiştirmeye rağmen onlara tabi olmaları, onların rasûllerin dinine mühalif olduklarını bildikleri hâlde, önderlerine tabi olarak (uyarak) Allah’ın haram kıldığının helâl, helâl kıldığının haram olduğuna itikad etmeleri hâli. Bu küfrdür. Ruhbanlara namaz kılmamaları, secde etmemelerine bakmayarak Allah ve Rasûlu bunu şirk saymıştır. Böylelikle kim, Dinin hilafına olduğunu bildiği ve dediğinin Allah ve Rasûlunun dediğinden farklı olduğuna inandığı halde, Dinin aksine başka birine (sadece amelde değil aynı zamanda itikatta da) tabi olursa (itaat edip uyarsa) diğerleri gibi müşriktir. 2. Hâl: Helâlin haramlığı, haramın helâlliği mevzusunda itikad ve imanlarının sabit olması (yani birinci hâlden farklı olarak Allah katında olduğu şekilde kabul etmeleri), lâkin günah olduğuna itikad ederek bunu yapan müslümanın fili gibi, Allah’a isyanda onlara itaat etmeleri hali. Bu durumdaki insanların hükmü, günahkârların hükmü gibidir (yani müşrik değil, sadece fasıktırlar).” (Mecmuatul Feteva: 7/49(70) Darul Vefa: 1426/2005) Bu da tekfir için delildeğildir. İddia: Yine İbn-i Kesir (rahimehullah), tarihinde şöyle demektedir: “Her kim mensuh (hükmü kaldırılmış) şeriatlere muha¬keme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed (s.a.s)’e inen şeri¬ate muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur. Durum böyleyken acaba İslam şeriatini terkederek Yes’ak’a muhakeme olan, Ye¬sak’ın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse Müslümanların icmasıyla kafirdir.” CEVAP: Bu da onların görüşüne delil değildir; çünkü rasulullahın mahkemesi şu an için mevcut değil. İslam hükümlerinin varoluşu onu uygulayacak bir otoritenin olmadığı zaman mahkeme olmak için yeterli değil bilakis mahkeme edecek otorite lazımdır. Ayrıca sözkonusu kimseler İslam şeriatını beğenmeyen ve tağutun hükmünü İslam hükmünden üstün tutan kimseler de değildir. Bilakis İslam yolunda malını ve canını seve seve vermeye hazır olanlardan bahsediyoruz. Öte yandan bu fetvanın verildiği zamanda yani tatarların istila ettiği beldelerde tatarların mahkemelerinin yanı sıra İslam şeriatına göre hüküm veren İslam mahkemeleri de vardı ve bu sebeble İslam mahkemelerine değil de tatarlara gidenler İslam’ın hükmünden açıkça yüz çevirmiş oluyordu. Şu an durum o zamanla aynı mı? İddia: İbn-i Kayyım (rahimehullah) bu konuda şöyle demektedir: “İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir. Buna göre her kim Kur’an’a bağlan¬mayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur. Zira Allah (Subhanehu ve Tealâ), sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır. Bu nedenle sa¬dece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır.” CEVAP: Bu da tekfir için delil değildir. Birincisi, biz Kur’an’a bağlı olan ve diğer dinlerin de tahrif edilmiş batıl dinler olduğuna iman eden kişilerden bahsediyoruz. İkincisi, Allah’ın farz kıldığını farz, haram kıldığını da haram kabul edenlerden bahsediyoruz. Bu hükümleri inkar etmeden bazen farzı terk eden ya da haramı haram kabul ederek haram işleyen kafir değildir. Üçüncüsü, İbn-i Kayyım, bırakın tağutun hakimine mahkeme olmayı bizzat Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenlerin bu yaptıklarını helal görmedikleri sürece kafir değil, fasık olduklarını söylüyor. O şöyle der: “Günah olan bir işte amirlere itaat eden kişi günahkar olur. O işi emir üzerine yapmış olması Allah yanında ona mazeret oluşturmaz. Fakat sadece itaat etmekle kişi kafir olmaz; kafirlik itaatın yanında itaat ettiği yanlışın doğru olduğuna inanmak halinde vücud bulur.” İbnul Kayyim ş.3/429 NES'HAT Görüldüğü gibi bu insanlar mahkeme konusunda kendi görüşlerini delillendirebilmek için alimlerden nakiller yapmışlar ama bu nakillerde kendilerine delil olacak bir taraf yoktur. Bu durumda anlaşılan o ki bu adamlar, bırakın nasları anlamayı ya da o naslardan hüküm çıkarmayı bilmiyorlar da bilmedikleri gibi naslardan hüküm çıkarmış alimlerin fetvalarını bile anlayamıyorlar. Bunlara yapılacak tavsiye şudur; Arkadaşlar!sizler önce kavram kargaşasından kurtulmak için biraz okuyun, bu işin ehlinden ders alın; ikinci olarak da biraz usul okuyun, bunu da ehlinden ders alarak okuyun. Üçüncü olarak tekfir üzerine bina ettiğiniz akidenizi düzeltip hakiki manada akide nedir bunu da işin ehlinden öğrenin. Dördüncü olarak siz İslam’a uyun, İslam’ı kendinize uydurmayın. Bu noktada şunu yapmayın! Önce bir şeylere tevhid bir şeylere de şirk deyip sonra da bu kanaatinize delil aramaya çalışmayın. Beşincisi hakkı arayın ve hakka teslim olun; kendinizin belirlediği doğruları insanlara kabullendirmek için “bu doğru bunu kabul etmeyen yanlış ve kafirdir” demeyin, biraz da kendi doğrularınızın yanlış olma ihtimalini düşünün. Bu ihtimali düşünmediğiniz için herhangi bir kitabı okuduğunuz zaman sizin kafanızdaki doğrulara ters olursa hemen o kitabı ve yazarını karalayıp kötüleyip ya kafirlikle itham ediyorsunuz ya da kitabın tahrif edildiğini iddia ediyorsunuz ve bunu da delilsiz, mesnetsiz, hiç delile dayanmadan sadece hevanıza uyarak yapıyorsunuz.Yine ihtilaf ettiğiniz konuyu danışmak üzere müslüman kabul ettiğiniz herhangi bir ilim ehline gidiyorsunuz, sizin doğru zannettiğiniz bilgilere muhalif bir fetva verirse onu dinleyip anlama ya da delillerini araştırma yerine onu hemen tekfir ediyorsunuz. Bu sizleri derin bir dalalete sürüklüyor. Altıncısı, sizler birilerini tekfir etmemektense tekfir etmenin imanlı kalabilmenin garantisi olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki durum hiç de sizin sandığınız gibi değil. Şunu bilin ki bir Müslümanı yanlışlıkla tekfir etmenin günahı bin kafiri yanlışlıkla tekfir etmemenin günahından daha büyüktür. Ayrıca şunu da bilin ki nasların zahirine göre müslümanı tekfir eden kendisi kafir olur ama kafiri tekfir etmeyen kendisi kafir olur diye açık bir nas yoktur. Bu kafiri tekfir etmeyenin hükmü müslümanı tekfir edenin hükmünü bildiren naslara ve diğer bazı naslara kıyas edilmiştir. Yani delil bakımından müslümanı tekfir edenin kafir olacağı yönündeki deliller daha güçlüdür. Yedincisi, müslümanları teville tekfir etmeyin, bunun yerine teville müslümanları kurtarmaya çalışın. Teville, zanni delille tekfir İslam’a göre değildir, bu ehl-i hevanın işidir. Aksine tekfir gün gibi açık, tevil ihtimali olmayan delile dayanarak yapılır. Tekfir için kullandığınız delilde ufacık bir şüphe, bir zan varsa bu delile dayanarak müslümanları tekfir etmeyin; Zanna dayalı tekfir ederseniz karşı çıkmak, reddetmek konusunda iddialı olduğunuz tağutun yerini alırsınız, haberiniz olsun. Sekizincisi ve en önemlisi Allah’tan korkun!Riyadan ve gösterişten uzak durun, hayatınızı Allah’a adayın, O’nun rızasını kazanmaya çalışın. İnsanları razı etmek yerine Allah’ı razı edin ve takvadan zerre miskali ayrılmayın.
 
   
 
   
Bugün 6 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı.Allah arttırsın.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol