ebu muhammed (şimdiye kadar 27 posta) | | A) İsnaaşeriyye:
Bunlar, halifeliğin, Hz. Hüseyin (R.A.)'dan sonra Ali Zeynelâbidin'e ondan sonra Mu-hammed el-Bâkır'a ondan sonra Cafer-i Sadık'a, ondan sonra Musa Kâzım'a, ondan sonra Ali el-Rıza'ya, ondan sonra Muhammed el-Cevad'a, ondan sonra Ali el-Hadiye, ondan sonra Hasan el-Askeri'ye, ondan sonra onikinci imam olan Askerî'nin oğlu Mu-hammed'e ait olduğunu kabul ederler. îsnaşeri'ler, onikinci imam Muhammed'in, babası-nın evinde «Sirdab» diye adlandırılan bir sığınağa girip gizlendiğine ve bir daha dönme-diğine inanırlar. îsnaaşerîler, gizlenen onikinci imamın yaşı mevzuunda ihtilâf ederek bazıları, gizlendiği zaman yaşının dört olduğunu, bazıları ise sekiz yaşında olduğunu söylerler. Yine İsnaaşeriler, gizlenen onikinci imamın, vereceği hüküm hakkında da ihtilâf etmisler, bazıları, kaybolduğu yaşta iken, halifenin bilmesi gereken şeyleri bildi-ğini ve ona itaat etmenin vacib olduğunu ileri sürerken, diğer bir kısmı, hüküm verme-nin, gizlenen imamın mezhebine mensup âlimlere ait olduğunu söylemişlerdir.
Günümüzdeki isnaaşeriyye mezhebi mensupları bu son görüşü benimsemektedirler. Irak nüfusunun hemen hemen yarısı, îsnaaşeriyye mezhebine mensup olan Şiilerdendir. İran halkının çoğu da Şiiliğin bu koluna mensuptur. Bu mezhep mensuplarından bazıları Suriye'de, Lübnan'da ve birçok ülkede bulunmaktadır.Bunlar çevrelerinde bulunan Sün-nîlere hos görünmeye ve onları, kendilerinden nefret ettirmemeye çalışırlar.İmamiyenin İsnaaşeriyye kolu, diğer imamiyeler gibi imamda, Peygamber (S.A.V.)'in vasiyeti ile aldığı mukaddes bir otoritenin bulunduğunu kabul eder. İmamın, müslümanların işini vasiyetle üzerine aldığı gibi...
İmamın bütün davranışları, vasiyetin sahibi Hz. Muhammed (S.Â.V.)'den kaynaklan-maktadır. Şimdi bunlara göre imamın yetkilerini ve yetkilerinin kanunî sınırlarını anlat-maya çalışalım.
İmamiye'ye Göre Halifenin Mevkii
İmamiyye mezhebinde olanlar, imamın şer'î hükümler ve kanunlar bakımından otorite-sinin tam olduğuna, her söylediğinin şer'î bir hüküm olduğu ve imamdan, şeriata ters düşen herhangi bir davranışın meydana gelmediğine dair ittifak içindedirler. Bu hususta , Muhammed Hüseyin Ali Kâsıf el-Gita, söyle der: «İmamiye mezhebine mensup olan-lar, ortaya çıkan her hadise hakkında 'Allah Tealâ'nın bir hükmü bulunduğuna, mükellef olan kulların, yapmış oldukları her" amel hakkında Allah Tealâ'nın şu beş hükmünden birinin mevcut olduğuna inanırlar: Yapılan iş, ya vaciptir, ya haramdır, ya mekruhtur yahut menduptur veya mubahtır, Allah Tealâ, bu hükümleri, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed'e göndermiştir. Hz. Muhammed bu hükümleri ya 'Allah'ın vahyi ile veya ilhamla ögrenmiştir. Hz. Muhammed, bu hükümlerden çoğunu açıklamıştır. Özellikle etrafından ayrılmayan ashabına, her gün huzurunda bulunan ashabına açıkla-mıştır. Böylece o ashab, çevrede bulunan tüm müslümanlara dini tebliğ ediciler olsun-lar... Nitekim Allah Tealâ bir Âyet-i Kerime'de şöyle buyuruyor: «Böylece siz, insanlara karşi şahitler olasınız. Peygamber de size karsı şahit olsun...» Birçok hükümler, tatbik edilmelerini icap ettiren sebepler gerçekleşmediğinden açıklanmamıştır. Yine dinin peyderpey yayılması hikmeti, bir kısım hükümlerin izah edilmesini, diğer bir kısmının da gizli tutulmasını gerektirmiştir. 'Ancak, Hz. Muhammed (S.A.V.) bu çeşit hükümleri vekillerine ögretmiş, her vekil de kendisinden sonraki vekile bunları aktarmıştır. Umumî hükümlerin istisnalarının, mutlak olarak birakılan hükümlerin sınırlandırılmalarının, kapalı olan hükümlerin izahına, hikmete uygun bir şekilde ve müsait zamanlarda vekil-ler teblig edeceklerdir.
Meselâ: Peygamber Efendimiz (S.A.V.) umumî bir hüküm beyan eder, hayatının daha sonraki dönemlerinde o hükmü sınırlandırir veya sınırlarını beyan etmez de vakti gelin-ce onu izah etmeleri için vekillerine birakır."
Evet bu sözler, el-Gıta'dan alınmıştır. Bu sözlerden ve benzerlerınden, îmamiyenin, şer'i hükümler hakkındaki görüşlerine dair şu üç husus anlaşılır.
1) Bunlara göre kendi imamları, Resulullah'ın kendilerine şeriatin sirlarini biraktigi vekillerdir. Resulullah, şeriatın bir kısım hükümlerini beyan etmiş diğerlerinin zamanı gelmediği için izahlarını vekillerine emanet etmiştir.
2) Vekillerin her söylediği İslâm şeriatıdır. Çünkü bunların söyledikleri, peygamberliği tamamlamaktadır. Bunların sözleri, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in sözü gibidir. Zira, bunların söyledikleri, Resulullah'ın kendilerine emanet ettiği dini sırlardır. Onlar konuşurken, Resulullah'dan aldıklarını konuşur ve onun, özellikle, kendilerine tevdi ettiği şeyleri izah ederler.
3) İmamlar, dinin umumî hükümlerini hususileştirebilirler, mutlak hükümleri sınırlandı-rabilirler.
Hüküm koyma bakımından imamların bu mertebede olduklarını sanan İmamîler, imam-larının hatâ yapmaktan, unutmaktan ve günah işlemekten beri olduklarına ve imamın, kendisine hiçbir şüphe arız olmayan, temiz ve temizleyen bir zat olduğuna inanırlar. Bu hususta îmamîler ittifak içindedirler.
îmamiyeler, imanım, imamlığını ispat etmesi için bir kısım akıl üstü davranışlar göste-rebileceğine inanırlar. İmamda görülen harikulade davranışlara peygamberlerde görülen-lere denildiği gibi «mucize» derler.
İmamîler şöyle derler.«imamlardan herhangi birinin imamlığına dair delil bulunmadığı takdirde, imamlığın, mucize ile ispat edilmesi gerekir. Bu hususta, îmamîlerin lideri olan Tusi şöyle der: «İmam, bazan delil ile bazan da mucize ile bilinir. Delilleri nakledenler, özür yollarını kapayacak bir şekilde bu konuda bir delil naklettikleri taktirde maksat hasıl olmuş demektir. Sayet, delilleri nakledenler bu hususta herhangi bir delil naklet-mezler ve bundan yüz çevirirlerse Allah Tealâ'nm, imamı başkalarından ayırdedecek ve onun imam oldugunu tanıtacak bir ilmî mucizeyi, imamda göstermesi gerekir. Böylece insanlar, imamı taniyabilsinler ve onu başkasından ayırabilsinler.»
İmamiye ye göre, imamın herşeyi kuşatan bu ilmi, ledünnî bir ilimdir, Allah tarafından verilmiştir. Bu ilim fiilen mevcuttur. İctihadla elde edilen veya mümkinattan olan bir ilim değildir..
İmamilerin, imamlarının ilminin kuşatıcı mahiyette oldumuna hüküm vermeleri, imam-ların, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) tarafından vekil tayin edildiklerini ve onlara dini açiklamayi tamamlayacak bir kisim ilimleri tevdi ettiğini söylemelerinin zaruri bir neti-cesidir, îmamîlere göre, imamların ilmi, peygamberlerin, kendilerine aktardığı bir ema-nettir, ve imamlar hatadan beri kişilerdir.
İmamilere göre, yeryüzünde Allah'in hükmünü ayakta tutan delili, «vasi» diye adlandırı-lan vekildir. Vekilin, kendisine itaat edilmesini ve izinde yürünmesini gerektiren İSMET (masumiyet) sıfatı sayesinde din kiyamete kadar korunmuş olur.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde «Ümmetim sapıklıkta birleş-mez,» buyurmuşlardır. Dinin kıyamete kadar korunuşu aslında îslâm ümmetinin, sapık-lıkta birleş memesinden ileri gelmektedir. îmamîler şöyle derler: «îslâm ümmetinin sapıklıkta birleşmesi, aklen mümkündür. Fakat masum olan imam (vasi) ümmeti dogru yola sevkeder, irşad eder ve ümmeti sapıklığa düşmekten korur. Diğer dinlerin mensup-ları, içlerinde masum bir imam bulunmadığı için sapıklıkta birleşmişlerdir. Yine diğer ümmetlerin şeriatlari, şeriatlarin sonuncusu olmadığı halde, Hz. Muhammed (S. 'A.V. in şeriatı şeriatlarin sonuncusudur. Elbetteki böyle bir şeriati kiyamete kadar sapıklıktan koruyacak bir masum kişinin bulunması gerekir.»
Bu anlatılanlar, îmamiyenin İsnaaşeriyye fırkasına göre imamın mertebesine kısaca bir işarettir. Diğer bütün îmamilerin de, aynı görüşte oldukları anlaşılmaktadır. İmamın mertebesinin, peygamberin mertebesine yakm olduğu hususunda îmamîler asla ihtilâf etmemişlerdir. Çünkü onlar, «vasi» olan imamın, peygamberden sadece bir sıfatla ayrıl-dığını açıkça söylerler. O da, imama vahyin gelmemesidir.
İmamın mertebesi hakkında geniş iddiaları kapsayan bu sözleri okuyan kişi, bunların herhangi bir delile dayanmadığını, bilâkis bâtıl olduklarına dair delil bulunduğunu anla-yacaklardır. Zira Hz. Muhammed (S.A.V.) îslâm şeriatını tümüyle açıklamıştır. Bu hu-susta Allah Tealâ sşöyle buyurur: «Bugün size dininizi tamamladım...»
Eger Hz. Muhammed (S.A.V.) İmamilerin iddia ettikleri gibi herhangi bir şeyi gizlemiş olsaydı, Rabbinin, kendisine tebliğ etmesini emrettiği dini tebliğ etmemiş olurdu. Bu da mümkün değildir.
Diğer yandan, hatalardan beri olmak ancak peygamberlere mahsustur. Peygamberlerden başkasının masum olacağına dair herhangi bir delil yoktur.
|