ebu muhammed (şimdiye kadar 27 posta) | | c) Zeydiyye mezhebine göre, aynı devirde iki bölgede iki ayrı imama biat etmek caizdir. Böylece her imam, kendisini imam ilân ettiği bölgede imam olarak kalır. Yeter ki Zeydîlerin saydıkları sıfatlara sahip olsun ve «ehlül Halli vel akd» tarafından başa geti-rilmiş olsun.
Bu sözden anlasıldığı gibi Zeydiyye mezhebine mensup olanlar, bir bölgede iki halife bulunmasını caiz görmezler. Çünkü bu durum, orada bulunan insanların iki ayrı halifeye biat etmelerini gerektirir ki, bu da sahih delillerle yasaklanmıştır.
d) Zeydiler, büyük günah işleyenin samimiyetle tevbe edip günahlaından vaz geçmedik-çe devamlı olarak cehennemde kalacaklarına inanırlar. Bu meselede Zeydîler, Mutezi-le'nin yolunu tutmuşlardır. Çünkü Zeyd'in, Mutezîle'nin lideri Vâsıl b. Ata ile büyük bir ilişkisi vardı.
Zeyd'in Vâsıl ile olan bu ilişkisi ve diğer bir kısım sebeplerden dolayıdır ki bir kısım şiiler Zeyd'i sevmezler. Çünkü Vâsıl b. Ata, devamlı olarak şunları söylerdi. «Ali b. Ebi Talib'in (Kerremallahu vechehu) Cemel savaşında ve Şamlılarla yapmış olduğu savaş-larda haklı olduğu kesin değildir. Çarpışan taraflardan birisinin hatalı olduğu muhakkak-tır. Fakat kimin hatalı olduğunu tayin etmek güçtür.» Öyle görülüyor ki, Şiiler Vâsıl b, Atâ'nın bizzat kendisini sevmiyorlardı, Mutezile'yi değil... Çünkü inancı bakımından Şii mezhebi genellikle Mutezile ile birleşmekte, Eş'arî ve Maturidî mezhebine ters düşmek-tedir.
Zeyd öldürüldükten sonra, onun yerine Yahya geçti. O da Emevilerin son dönemlerinde öldürüldü. Yerine Ebu Hanife'nin hocası Abdullah b. Hasan'ın iki oğlu Muhammed el-İmam ve İbrahim el-İmam geçti.
İbrahim'in Irak’ta; Muhammed'in de Medine'de baş kaldırmaları, Irak'ta bulunan Ebu Hanife'nin ve Medine'de bulunan îmam Malik'in işkence görmelerine sebep oldu. Çünkü Ebu Hanife (R.A.) insanların Irak'ta bas kaldıran İbrahim'e yardım etmelerini men etmi-yor bilâkis teşvik ediyor veya onun lehinde bulunuyordu. Ebu Cafer el-Mansur'un istih-baratı Ebu Hanife'nin davranışlarını takib ediyordu. İbrahim'in hareketi sona erip, işler normale dönünce Ebu Cafer, Ebu Hanife'yi, söylediklerinden dolayı hesaba çekti. Neti-cede ona işkence yapmak için bir formül buldu. O da Ebu Hanife'yi kadı tayin etmek, kabul etmediği taktirde ona istenilen kötülüğü yapmak düşüncesiydi. Nitekim arzusuna ulastı.
îmam Malik, «Zorla yemin ettirilen kişinin yemini geçerli değildir.» diye fetva verdi. Bunun üzerine Medine'de Muhammed en-Nefs ez-Zekiyye ile beraber isyan edenlerin çoğu Ebu Cafer el-Mansur'a yapılan biatin zorla yapıldığnı savunarak Imam Malik'in, hadis-i şerife dayanarak verdigi bu fetvasını, ayaklanmaya bir delil kabul ettiler.
Imam Malik'e, Muhammed ve taraftarlarının ayaklanmaları meselesi sorulunca, şu ce-vabı verdiği rivayet edilir: «Eger ayaklanma, Ömer îbn-i Abdülaziz gibi birisine karşı ise caiz olmaz. Şayet bunun gibi olmayan birine karşı ise, bırakın Allah, zalimin eli ile zalimden intikam alsın. Sonra her ikisini de cezalandırsın.»
Ebu Cafer'in istihbaratı, îmam Malik'i de gözden kaçır-madı. Medine valisi, îmam Ma-lik'e büyük işkenceler yaptı. Sonra Ebu Cafer, böyle bir emir vermediğini iddia etti.
Bu hadiselerden sonra Zeydiye mezhebi zayıfladı. Diğer Şii mezhepleri ona galip geldi veya onu içinde eritti yahut bazı prensiplerini ona kabul ettirdi. Bu sebepledir ki daha sonra ortaya çıkan Zeydiye mensupları, daha üstün bir şahıs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olmasını caiz görmemişler ve böylece Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliğini kabul etmeyen Rafızîlerden olmuşlardır. Bu yolla Zeydiye mezhebinin en belirgin özelliği kaybolmuştur. Bu itibarla Zeydiye'yi iki kısma ayırabiliriz:
1 — Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliğini kabul eden ve Ra-fizîlerden sayılmayan önceki Zeydiler.
2 — Bu iki zatın halifeliklerini kabul etmeyen ve Rafizi olan sonraki Zeydîler.
Bugün, Zeydiye mezhebi mensupları Yemen'de bulunmaktadır. Bunlar, ilk Zeydilere daha yakındırlar.
5) Imamiye:
Bugün, îran, Irak, Pakistan ve diğer bazı ülkelerde bulunan Şii mezhebine mensup olan-ların çoğu «Şii-İmamî» diye adlandırılan guruba dahildirler. «Şii İmami» fırkasına, Kur'an-ı Kerîm'in âyetlerinden birine veya dinin kesinlikle bilinen bir emrine ters düşe-cek derecede, inançları sapık olmayan bazı Şii gurupları dahil olduğu gibi, inançları sapık, yaptıkları, îslâm ile bağdaşmayan diğer bazı guruplar da dahil olmaktadır. Bu mezheplere kısaca temas edeceğiz. Bu gurupların üzerinde durduğu nokta: «îmamiye» sıfatıdır. Çünkü bunların hepsi, Zeyd b. Ali (R.A.)'in dediği gibi, imamın sıfatla tayin edilmeyip şahsen tayin edildiğini iddia ederler.
Hz. Ali, Peygamber tarafından tayin edilmiştir. O da, Peygamber (S.A.V.)'in vasiyeti gereği, kendisinden sonra gelecek imamları tayin eder. Bunlar, imamları «Vasiler» ola-rak adlandırırlar. îmami-ye mezhebinde olanlar, Hz. Ali (R.A.)'in, Peygamber Efendi-mizden gelen açık ve kesin bir delille bizzat imam tayin edildiği, imamın, sıfatlarıyla tayin edilmediği hakkında ittifak etmişler ve şöyle demişlerdir :
«Dünyada Halifeyi tayin etmekten daha önemli bir iş yoktur ki Resulullah (S.A.V.) İslâm ümmetinin bu önemli işini kalbinde bulundurmayarak vefat etsin. Zira, Resulullah (S.A.V.) insanlar arasında¬ki anlaşmazlıkları gidermek ve onların arasını bulmak için gönderilmiştir. Resulullah'm, insanları herbirinin, diğerinin katilmayacağı bir yolda olacakları bir şekilde başıbos bırakarak vefat etmesi caiz değildir. Bilâkis, kendisine başvurulacak bir kişiyi tayin etmesi, kendisine güvenilen ve itimad edilen birini açıkça halifeliğe tayin etmesi, ona vaciptir.
İşte Resulullah'ın tayin ettiği o şahıs, Hz. Ali'dir.» îmamîler, Resulullah (S.A.V.) tara-fından bizzat Hz. Ali (R.Â.)'in halife olarak tayin edildiğine delil olarak, doğru ve sahih olduğunu zannettikleri bazı hadisleri gösterirler. Bu hadisler şunlardir.
«Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. Ey Allah ım Sen ona dost olana dost ol, düşman olana düşman ol.»
«Sizin en iyi hükküm, vereniniz Ali'dir.»
Şiilere karşı çıkanlar, bu zikredilen delillerin, Resulullah'tan gelip gelmediği hususunda süphe etmektedirler.
İmamiye mezhebi mensupları, Peypgamber Efendimiz (S.Â.V.) zamanında görülen bazı hadiselerden de, Hz. Ali'nin, Peygamber tarafından halife tayin edildiğine dair deliller çikarmaya çalışırlar, Meselâ:
Resulullah (S.A.V.) hiçbir sahabeyi Hz. Âli'ye âmir tayin etmemiştir. Hz. Ali, Resuluilah'tan ayrı bulunduğu her harp ve müfreze harekatinda âmir kendisi olmustur. Ebubekir, Ömer ve diğer sahabîler böyle değildirler. Çünkü onlar bazan âmir olmuşlar, bazan da başkaları onlara âmir tayin edilmiştir. Bunun en güzel örneği; Hz. Ebubekir ve Ömer'in de içinde bulundukları ve Resulullah'ın, başına komutan olarak Üsame'yi tayin ettiği ordudur.
Şiilerin, kendi inançlarına göre Peygamber Efendimiz (S.'A.V.) Hz. Ebubekir ve Ömer'i, Hz. Ali'ye vasiyet ettiği hilafet mevzuunda Ali'ye karşı çıkmamaları için Üsame'nin emri altındaki ordu ile göndermiştir.
Yine Şiiler, Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Hz. Ebubekir'i Hac için âmir tayin ettiği vakit, Tevbe sûresinin nazil olduğunu, Hac mevsiminde bu sureyi insanlara tebliğ etmek için Hz. Ali'yi gönderdiği., Haccın âmiri olduğu halde Hz. Ebubekir'i vazifelendirmedi-ğini de bu hususta delil olarak gösterirler.
Görüldüğü gibi îmamiler, doğru olduğuna inandıkları bir kısım haberleri ve nass mahi-yetinde sandıkları bazı davranışları, Hz. Âli (R.A)'in bizzat halife tayin edildiğine delil getirirler.İslâm alimlerinin çoğunluğu ise delil gösterilen bu haberlerin doğruluğunda ve kendilerinden hüküm çıkarılmak istenen icraatin sihhatında îmamîlere muhalefet etmiş-lerdir.
İmamiler, Hz, Ali'nin nass yoluyla Resulullah'ın halifesi olduğu hususunda ittifak ettik-leri gibi, Hz. Ali'nin, Hz. Fatıma'dan doğma oğulları Hasan ve Hüseyin'in, Hz. Ali'den sonra sırasıyla, hilafete 'gelmesi icabeden vekiller oldukları hususunda da ittifak etmişler an cak, bunlardan sonra gelecek olan halifeler hakkında ihtilâfa düşmüşlerdir. Hatta bu hususta yetmişten fazla fırkaya ayrıldıkları söylenilmektedir. Aralarinda en büyük iki fırka îsnaşariyye ve İsmailiyye'dir.
|