ebu muhammed (şimdiye kadar 27 posta) | | 4) Zeydiyye:
Şii mezhebinin ehl-i sünnet vel-cemaate en yakın olan ve en mutedil davranan gurubu bu fırkadır.
Bu fırka imamları peygamberlik derecesine yükseltmemiş, hatta peygambere yakın bir derecede de saymamış, onların da diğer insanlar gibi olduklarını, ancak Resulullah'ın dışında bütün insanlardan üstün olduklarını kabul etmişlerdir.
Resululîah (S.A.V.)'in sahabîlerinden herhangi birini kâfirlikle itham etmemişler, özel-likle Hz. Ali'nin kendilerine bey'at ettiği ve Halifeliklerini kabul ettiği sahabîleri ağır şekilde suçlamamışlardır. Bu fırkanın imamı, Zeyd b. Ali Zeynelâbidin'dir.
Zeyd, Küfe'de zamanın Halifesi Hişam b. Abdülmelik'e isyan etti. Neticede öldürüldü ve asıldı. Tarihçi Mes'udî Zeyd'in isyan ediş sebebini şöyle anlatır:
Zeyd Hişam'ın huzuruna vardı. İçeri girdiğinde oturacağı bir yer bulamadı. Salonun en sonunda bulduğu bir yere oturdu ve şöyle dedi: «Ey müminlerin emiri hiçbir kimse kendisini, Allah'dan korkmaktan büyük sayamaz ve ondan korkmadan başka herhangi bir şey için kendisini küçültemez.» Bunun üzerine Hişam şu cevabı verdi: Sus ey anası ölesice Sen, içinden Halife olmak istiyorsun. Halbuki sen cariye çocuğusun.»
Zeyd de şöyle cevap verdi: «Ey müminlerin emiri sana verilecek cevap var. Arzu eder-sen vereyim. İstemezsen susayım.» Hisam : «Susma söyle» dedi. Zeyd ise şunları söyle-di:
«Anneler, erkekleri gayelerinden alıkoymazlar. Hz. İsmail'in annesi de Hz. İshakın an-nesinin bir cariyesiydi. Hz. İsmail'in annesinin cariye oluşu, onun, Allah tarafindan peygamber olarak gönderilmesine, onu Araplara ata yapmasına ve onun soyundan, in-sanlığın en hayırlısı olan Hz. Muhammed (S.A.V.) 'i getirmesine engel olmamıştır. Sen bana bu lâfı söylüyorsun halbuki ben Hz. Fatıma ve Hz. Ali'nin evlâdındanım.» dedi ve kendi nefsine bir şiir okudu.
Sonra Kûfe'ye gitti. Daha sonra bazı Kurra ve ileri gelenlerle birlikte oradan ayrıldı. Savaş başlayınca arkadaşları darmadağın oldu. Etrafında bulunan birkaç kişiyle kaldı. Çetin bir savaşa girişti. Bu esnada şu şiiri söylüyordu.
Âdi bir hayat mı? yoksa şerefli bir ölüm mü?
Ben bunların her ikisini de tüketilen
Bir yemek gibi görüyorum.
Şayet bunlardan birini mutlaka
Seçmek gerekirse, bana uygunOlan, seve seve ölüme gitmektir.
Zeyd'in öldürülmesiyle herşey sona erdi.
Bu nakledilen haberlerden anlaşıldığı gibi, İmam Zeyd (R.A.) İslâm cemaatinden ayrıl-mamış ve itaatten çıkmamıştır. Bu bir gerçektir. Zeyd kendini ilme vermişti. Çağındaki âlimlerin, Zeyd'le sıkı bir münasebetleri vardı. Ondan ilim tahsil ederlerdi. Vâsıl b. Atâ ve İmam Ebu Hanife de Zeyd'le ilgi kurmuş ve ondan ilim tahsil etmişlerdi. Ebu Hanife Zeyd'i destekliyordu ve Emevî ordusuna karşı savaşa çıktığı zaman onun hakkında şöyle diyordu: «Zeyd'in bu çıkışı, Resululîah (S.A.V.)'in Bedir savaşındaki çıkışına benzer.»
Zeyd büyük bir fıkıh âlimi idi. Zeyd'in fıkıh ilminde «Kitabül Mecmu» adlı bir eseri mevcuttur.
Zeydiye'nin Bazı Görüsleri
a) Zeydiye mezhebine mensup olanlar, Resulullah (S.A.V.)'in vasiyetle beyan.ettiği imamın, isim ve şahsiyetle tayin edilmiş bir kişi olmadığına, sıfatları zikredilerek tayin edildiğine inanırlar. Zikredilen sıfatlar, Resulullah (S.A.V.)'den sonra Hz. Ali'nin imam olduğunu ortaya koyar. Çünkü bu sıfatlar, Hz. Ali'ye olduğu kadar başka hiçbir kimsede bulunmamıştır. Bu sıfatlar, halifenin, Haşimîlerden olmasını, muttaki, âlim, cömert olmasını ve kendisine biat olunması için ortaya çıkmasını gerektirir. Hz. Ali'den sonra ise, imamın, Hz. Fatıma'nm soyundan olması gerekir.
İmamın, ortaya çıkıp kendisine biat edilmesini istemesi şartında birçok taraftarları, başta kardeşi Muhammed Bakır olmak üzere ailesinden bazıları Zeyd'e karşı çıktılar. Mu-hammed Bâkır'ın şöyle dediği rivayet edilir: «Senin bu mezhebine göre baban (Hüseyin-'in oğlu Ali Zeynelâbidin) imam degildir. Çünkü o, hiçbir zaman ortaya çıkarak kendisi-ni imam ilân etmemiş ve bunu aklından bile geçirmemiştir.»
b) İmam Zeyd, daha üstün bir şahs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olabileceğini kabul eder.
îmamlık hakkında zikredilen sıfatlar, imamlığın sıhhatinin sartı olmayıp, ideal bir ima-mın sıfatlarıdır. Bu sıfatlar kendisinde bulunan kişi, hilafete başkasından daha lâyıktır. Buna rağmen eger, İslâm ümmetinin «ehlül Halli vel-akd» söz sahipleri bu sıfatların tamamı kendisinde bulunmayan bir kişiyi Halife seçer ve ona biat ederlerse bunların biatları geçerlidir.
Bu temel prensipten hareket eden Zeyd, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'ın halifeliklerini kabul eder. sahabîlerden herhangi birini kâfirlikle itham etmez. Bu hususta Zeyd şöyle der: «Süphesiz ki 'Ali b. Ebî Tâlib, sahabîlerin en üstünüdür. Ancak hilafet, dikkate alınan bir kısım faydalar ve dini kaideye binaen Ebubekir'e bırakıldı. Bu faydalar da, ortaya çıkan fitneyi yatıstırmak, halkın gönlünü hosnud etmekti. Çünkü, peygamberlik döneminde cereyan eden harplerin üzerinden çok zaman geçmemişti. Hz. Ali'nin kılı-cında bulunan müşriklerin kanı henüz kurumamıştı. Milletin kalbinde bulunan intikam 'duygusu olduğu gibi duruyordu. Kalpler tamamen Hz. Ali'ye meyletmiyor ve boyunlar ona egilmiyordu. Halifelik meselesini, yumusaklığı ile, sevilmesiyle, yaşlılığıyle, ilk müslümanlardan oluşuyla ve Resulullah ıle yakınlığı bulunmasıyla tanınan kişilerin yürütmesinde fayda vardi.»
Birinci prensibe ilâveten bu prensip, birçok Şiilerin Zeyd'e karşı çıkmasına sebep oldu. Bagdadi'nin «el~Fark Beynelfirak» adlı eserinde şunlar zikredilmiştir: «Zeyd'le Yusuf b. Arar es-Sakafi arasında savaş şiddetlenince, taraftarları Zeyd'e şöyle demişlerdir: «Biz sana, deden Ali b. Ebi Talib'e zulmeden Ebubekir ve Ömer hakkındaki görüşünü bize bildirdikten sonra yardım edeceğiz.» Bunun üzerine Zeyd şöyle dedi. «Ben Ebubekir ve Ömer hakkında iyiliklerinden başka birşey söyliyemem. Ben, Emevilere karşı çıktım. Çünkü onlar, dedem Hüseyin'i öldürdüler, «Harre» savaşında Medine'yi yagma ettiler. Sonra Beytullah'a mancınıkla, taşlar atıp ateşe verdiler.» Bunun üzerine arkadaşları Zeyd'den ayrıldılar.»
|